DI EDEBIYATA KURDÎ YA KLASÎK DE BIHAR Û BIHARÎYE

 Abdurrahman Adak


Têgeha biharê bi nêrîneke sethî di çarçoveya sêkoşeya kozmolojî, zeman û mekan de dikare bê pênasekirin. Lewra tevgerên kozmolojîk guherîna zeman bi xwe re tînin, bi guherîna zeman werzên salê derdikevin meydanê û bi guherîna werzên salê jî guherînên siruştî çê dibin. Loma di werzên bihar, havîn, payîz û zivistanê de taybetîyên siruştê ji hev cuda ne. Di van werzan de flora, fauna û hêmanên siruştê dirûvên nû werdigirin. Lêbelê di nav her çar werzan de ya xwedîyê siruşteke cuda û taybet bihar e. Ev siruşta taybet a biharê ku tê de bedewî, aheng û geşbînî heye bala insanan kişandiye û roleke taybet bexşî wê kiriye ku werzên dî yên salê ji vê yekê bêpar mane. Bihar û siruşta wê çawa ji alîyê disîplînên curbicur ve bûye mijara lêkolînan, ji alîyê bedewîya xwe ve jî bûye mijara edebîyat û hunermendên peyvê. Çi li şaristanîyên cuda yên dinyayê, çi di şaristanîya şerq-Îslamê de be ferq nake, bihar her dem temayeke girîng a metnên edebî ye. Ev yek çawa diyardeyeke edebîyatên erebî, farisî û tirkî ye, bi heman rengî diyardeyeke edebîyata kurdî ye jî. Di çanda edebîyata klasîk de helbestên bi temaya werzan bi navên taybet hatine binavkirin û “biharîye” jî ji helbestên bi temaya biharê re wek nav hatiye bikaranîn. Temaya biharê ewqasî bala helbestvanan kişandiye ku di encamê de biharîye di nav poetîkaya edebîyata klasîk de bûye yek ji cureyên edebî jî.

Mitoloji ve Tarih Işığında Newroz

Her ulus veya halk grubu sahip olduğu kültürel zenginlikleri ile kişilik kazanır, global kültüre zenginlik katar. Halk gruplarının sahip oldukları kültürel zenginlikler günlük yaşamlarında manevi bir gıda iken, bilhassa, bağımsızlıklarını veya özgürlüklerini kazanamamış olan ulusların savaşım kararlılığı için de anahtardır. Aksini düşünürsek, şu sorular çarpıcı bir şekilde aktüelleşir: Dünyanın herhangi bir yerindeki hakim ulus yöneticileri neden kendilerine siyasal açıdan bağımlı halkların kültürel zenginliklerine saldırırlar? Neden yılda yüzlerce dil yasaklar ve zorla assimilasyon yüzünden ortadan kalkıyor? Hem de ilk hedef olarak. Neden "kültürel haklar" gibi, sosyal birimlerin en tabii ve asgari haklarından bahsedilmesi söz konusu yöneticileri cin çarpmışa döndürür? Neden bu kadar yasak?

Sözlü Tarih ve Kürtlerde Sözlü Tarih Çalışma Örnekleri

Ayhan Işık 

Giriş
Sözlü tarih, günümüz tarih yazımı ve yöntemleri açısından yeni olsa da, kullanımı itibariyle en eski tarih yöntemidir. Son yıllarda sözlü gelenek, tarih yazımının başvurduğu yeni kaynaklardan biri haline gelmiş ve sözlü tarih de şimdiye dek tarihi yazılmayanların, hâkim tarih anlatılarında sesleri duyulmayanların; sözgelimi köylülerin, işçilerin, kadınların ve ulus-devlet tarihlerinin dışında kalan etnik grupların sesini duyurmak için başvurulan önemli yöntemlerden biri haline gelmiştir. Tarihsel anlatıya farklı aktörleri dâhil eden sözlü tarih bu açıdan devlet ve seçkinleri merkez alan tarihsel anlatılara alternatif bir yöntem olarak ortaya çıkmaktadır. Türkiye’deki hâkim tarih yazımının dışarda bıraktığı en önemli gruplardan biri de Kürtlerdir. Bu yazıda, sözlü tarihin Kürtlerle ilgili tarih yazımı için önemli yöntemsel imkânlar sunduğu ileri sürülmekte ve sözlü tarih yönteminin Kürtlerle ilgili tarih yazımında nasıl açılımlar yapabileceği tartışılmaktadır. Bu amaçla, yazının ilk kısmında sözlü tarihin kendi gelişimi üzerinde durularak yirminci yüzyılın ortalarından itibaren geleneksel tarih yazımı yöntemlerinden farklı bir aktör olarak ortaya çıkışı incelenecek. Böylece, büyük harfle yazılmış “Tarih”in dışında tutulanların inatla var olma ve kendi tarihlerini anlatma çabalarının tarih disiplinini nasıl yeniden yapılandırdığını görmüş olacağız. Yazının ikinci bölümünde sözlü tarih çalışmalarının Türkiye’deki gelişimine değinecek ve sözlü tarihin resmi tarih yazımından sıyrılarak kendine nasıl bir alan açtığını ortaya koyacağız. Burada özellikle bu gelişmelerin Kürt tarihçiliğindeki yansımaları üzerinde durulacak ve Kürtlerin yakın tarihini konu alan çalışmalarda ne şekilde kullanıldığı incelenecektir.


Osmanlı'dan devralınan sorun

İmparatorluğun son dönemde merkezi yapıya dönüşmesi ve Türk kimliğini esas alan yeni cumhuriyetin inkar politikaları, Kürt Sorunu'nun temelini oluşturuyor.

Selahaddin Eyyubi'nin Çocukları: Suriye Kürtleri*

AYŞE HÜR

Şam'da Selahaddin Eyyubi döneminden (12. yüzyıl) beri büyükçe bir Kürt cemaati yaşıyordu. Bunlara 19. yüzyılda, Mekke'ye giden hac yolunun korunması için Osmanlı idaresi tarafından Anadolu'dan ve Irak'tan göçertilen Kürt aşiretleri de eklenmişti. Bugün 20 milyonluk Suriye nüfusunun yüzde 8 veya 10’unun yani 1,6-2 milyonunun Kürt olduğu sanılıyor. Sanılıyor diyorum çünkü Suriye’de nüfus sayımları ya hiç yapılmadı, ya da sonuçları açıklanmadı. Bir iki Yezidi aşireti dışında, Suriye’deki Kürtlerin hepsi Sünni, dilleri ise Kürtçenin Kurmanci lehçesi.

Li Muzîka Kurdan a Kevneşopî Nêrîneke Giştî

Nezan Newzat Çelebî, Vedat Yildirim, Aytekîn G. Ataş
Werger: Davut Ozalp 

DESTPÊK
Ji bo kesên ku bixwazin der barê muzîka kurdî de lêkolînan bikin, mixabin zêde çavkanî peyda nabin. Ev “nivîsa berhevkirî” ji bo ku bingehekê ji kesên ku bixwazin der barê muzîka kurdî de agahiyan bi dest bixin re çêbike, bi jêsûdwergirtina ji çavkaniyên cur bi cur hatiye amadekirin. Bi taybetî jî daxuyanî û lêkolînên ku di warê formên muzîkal de hatine kirin, ji ber ku bêhtir lêhurbûna li ser formên li herêma Culemêrgê ne, hemû formên di muzîka kurdî de kite bi kite nagire nava xwe. Di navbera herêman de şibîn û guherînên çawan hene û ev guherîn çi ne bi kurtasî li ser wan hatiye sekinandin. Ji ber kêmasiya çavkaniyan, dê bê dîtin ku daxuyaniyên der barê dîroka muzîka kurdî de zêde ne berfireh in. Ev sernav bêhtir, bi fikra ku “der barê dîroka muzîkê de agahiyên bi vî rengî hene” hatiye amadekirin. Her wiha dê bê dîtin ku pêdivî bi berfirehkirina xebatên di warê hevhîkariya muzîka kurdî ya bi muzîka gelên din ên herêmê re jî heye.

Bitlis Kalesi’nin Büyük İskender ile alakası var mı?



Bitlis şehrinin tarihçesi ile ilgili tüm bilinen anlatımlarda, şehrin ve kalenin isminin 'Makedonya Kralı Büyük İskender’in komutanı Badlis’den dolayı konulduğu' rivayet olunur. Büyük İskender’in Badlis adında bir komutanının olup olmadığı bilinmemekte, ancak İskender ve ordusunun Bitlis’ten geçmediği kesindir.